Çerkes Soykırımını tanıyan Gürcistan’da yapılan anma törenleri kapsamında Savaş Kurbanları anıtının açılışı yapıldı.
Abhazya sınırına birkaç kilometre uzaklıkta Karadeniz kıyısında
bulunan Anaklia şehrindeki törene Çerkes diasporasından misafirler,
bilim adamları, gazeteciler, Kabardey-Balkar, Karaçay-Çerkes ve
Adıgey’den heyetler katıldı.
21 Mayıs sabahı Çerkes Soykırımı ile ilgili Gürcistan Milli Arşivinde
muhafaza edilen arşiv belgelerinden oluşan bir sergi açıldı. Çerkes
halkının yaşadığı trajedinin gözler önüne serildiği serginin açılış
töreninin ardından kıyıdaki bir otelden sahile doğru yürüyüş yapıldı,
denize çelenk bırakıldı.
Toplanma alanında, Gürcistan Diaspora Bakanı Mirza Davitaya, Diaspora
ve Kafkasya Parlamento Komitesi Başkanı Nugzar Tsiklauri, ABD’den
Uluslararası Çerkes Konseyi Başkanı İyad Youghar, Kabardey-Balkar Adıge
Khase Başkanı İbrahim Yağanov birer konuşma yaptılar. Ardından Soykırım
Kurbanları anıtının açılışı yapıldı.
Öğleden sonra da Gürcistan Diaspora Bakanlığı, Çerkes Kültür Merkezi,
Jamestown Vakfı ve İlya üniversitesi tarafından organize edilen ‘Çerkes
Soykırımının Tanınmasının Sonuçları’ konferansının açılışı yapıldı.
Kaynak: ajanskafkas.com
29 Mayıs 2012 Salı
Gürcistanda Çerkes Soykırımı anıtı açıldı
Tarih Atlası - Fetih 1453 ve Hocalı Katliamı (23 Şubat 2012)
“Srebreniçki İnferno”: Srebrenitsa Cehennemi
“Düşmanlarımız sadece tek bir ırk tanıyorlar; kendi ırkları, tek bir
din tanıyorlar; kendi dinleri, tek bir siyasi parti tanıyorlar; kendi
partileri. Kendilerinden olmayan ne varsa onlar açısından yok edilmeye
mahkumdur.”
Aliya İzzetbegovic
“Srebreniçki İnferno” yani Srebrenitsa Cehennemi.
Aliya İzzetbegoviç’in danışmanlarından Cemalettin Latiç’in son şiir
kitabının ismi. Eski Bosna milli marşının da şairi olan Latiç,
Boşnakların Srebrenitsa’da yaşadıklarını ifade edebilmek için kitabına
bu ismi seçmiş. Bu sene Srebrenitsa katliamının 11. yılı. Boşnakların
aslında hiç dinmeyen acıları dünya hafızasında yeniden tazeleniyor. 6
Temmuz 1995 tarihinde başlayan ve yaklaşık 10 gün süren katliam boyunca
10 bine yakın masum insan hunhar bir biçimde katledildi.
Srebrenitsa katliamı tarihin ibret dolu sayfaları
karıştırıldığında aslında geçmişe dönüşü temsil ediyor. 1844’te İlija
Graşanin ile başlayan II. Dünya Savaşı sırasında Draja Mihayloviç’le
süren ve kimi zaman “Türkleşenlerden arındırma politikası!” kimi zaman
da “Nerede bir Sırp varsa orası Sırplarındır!” sloganlarıyla devam
ettirilen etnik arındırma süreçleri, yine bir Sırp olan Milovan Cilas’ın
“Adaletsiz Ülke” adlı kitabında 1924 yılında Şahoviçi’de yaşananları
“Orada kanlı ve ürkütücü bir dram oynandı” şeklinde tarif ettiği
Srebrenitsa’lardı. Fakat insanlar gibi toplumların da hafızaları
zayıfladığında ya da etnik temizlik güçlü bir irade tarafından amaç
olarak ortaya konduğunda yapılacak pek fazla bir şey kalmıyor. Maalesef
Srebrenitsa’daki gibi etnik olarak temizlenen bölgeler, yıkılan camiler,
100’ü aşkın toplama kampı, 500’e yakın toplu mezar ve katliamlar
savaşın sonucu değil, sebebiydi.
Geronimo'yu Öldürmek
ABD,
Usame Bin Laden’i “öldürmek” için yaptığını iddia ettiği operasyonda,
kod isim olarak Usame’ye “Geronimo” adını takmış. Nedir bu Geronimo?
Geronimo
deyince, “Komplo Teorisi” filmi gelir öncelikle hatırımıza. Filmde
“Geronimo”, “zihin kontrolü” uygulanan Jerry’nin (Mel Gibson) işkence
gördüğü yerin, hastahânenin veya hapishânenin –artık neresiyse- ismiydi
diye hatırlıyoru.
Diğer
bir kullanım şekli: 16 Ağustos 1940 tarihinde ilk test atlayışlarını
yapan Amerika'nın ilk paraşüt birliği mensublarından er Aubrey
Eberhardt'ın uçaktan atlarken yüksek sesle kullandığı “Geronimoooo”
narası. Ve o tarihten sonra paraşütçüler arasında gelenek hâline gelen
kelime.
The Turkish Passport - Türk Pasaportu
Konusu
Ya kamplardan, ya kamplara doğru yol alan trenlerden kurtarılan Museviler Türk diplomatların insiyatifiyle vatandaşlığa geçirilip passaport sahibi olmuş ve bu sayede Türkiye'ye yollanmışlardır. Bu döneme tanıklık eden diplomat ve Musevilerin kendi anlatımlarıyla kurulan filmin hikayesi yazılı ve görsel tarihi belgelerle desteklenerek o dönem boyunca yaşananları bütün açıklığı ile ortaya koyma amacı gütmekte.
Antisemitizm Karşısında Yahudi Düşüncesinin Oluşumu
Antisemitizme karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıkan Siyonizm, temelde dini değerlere bağlı olan ve Siyon’a yani İsrail
Devleti’ne giden yolu ifade ediyordu. Siyonizm felsefesine göre Nil’den
Fırat’a kadar olan bölge Tanrı tarafından vaat edilmiştir(arz- Mevud).
Antisemitizmin, Siyonizmin ve binnetice Yahudi milli kimliğinin ortaya çıkmasını Prof. Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik adlı kitabından hülasa edelim:
“Yahudi kimliği bu kimliğin temelini teşkil eden Tevrat’ın öngördüğü seçilmiş Yahudi toplumu inancı ile tarih içinde dünyanın dört bir köşesine yayılan Yahudi toplulukların serencamı arasındaki ilginç bir bileşkeden oluşur. Bu bileşke, kimi zaman uzlaşmaz tezatları, kimi zaman da son derece kaynaşmış katı iç oluşumları beraberinde getirmiştir. Tevrat’ın öğretisi doğrultusunda teorik olarak kendini seçilmiş ve dünyayı yönetme ayrıcalığına sahip yegâne etnik grup olarak gören Yahudilerin son iki bin beş yüzyıllık tarihi realite içinde sürekli tahkir edilen, sürülen, dağınık bir toplum tecrübeleri yaşamış olmaları Arthur Koestler’in ‘Yahudi Nörozu’ olarak nitelediği toplum psikolojisini ortaya çıkaran temel unsurdur.”
Gerçekten de Musevi toplumu Mısır’dan çıkarıldıktan sonra hep zulüm görmüş çok kötü şartlarda yaşamaya mahkûm edilmiştir. Yaşadıkları toplumla bütünleşmelerine izin verilmemiş; toplumdan soyutlanarak gettolara hapsedilmişlerdir. Bu, onların kendi aralarındaki dayanışmanın ve manevi bağların kuvvetlenmesinde çok önemli rol oynamıştır. Gettolarda yerelliği yaşarken dünya görüşleri ve idealleriyle dünyaya hükmetmek istiyorlardı. Devam edelim:
Antisemitizmin, Siyonizmin ve binnetice Yahudi milli kimliğinin ortaya çıkmasını Prof. Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik adlı kitabından hülasa edelim:
“Yahudi kimliği bu kimliğin temelini teşkil eden Tevrat’ın öngördüğü seçilmiş Yahudi toplumu inancı ile tarih içinde dünyanın dört bir köşesine yayılan Yahudi toplulukların serencamı arasındaki ilginç bir bileşkeden oluşur. Bu bileşke, kimi zaman uzlaşmaz tezatları, kimi zaman da son derece kaynaşmış katı iç oluşumları beraberinde getirmiştir. Tevrat’ın öğretisi doğrultusunda teorik olarak kendini seçilmiş ve dünyayı yönetme ayrıcalığına sahip yegâne etnik grup olarak gören Yahudilerin son iki bin beş yüzyıllık tarihi realite içinde sürekli tahkir edilen, sürülen, dağınık bir toplum tecrübeleri yaşamış olmaları Arthur Koestler’in ‘Yahudi Nörozu’ olarak nitelediği toplum psikolojisini ortaya çıkaran temel unsurdur.”
Gerçekten de Musevi toplumu Mısır’dan çıkarıldıktan sonra hep zulüm görmüş çok kötü şartlarda yaşamaya mahkûm edilmiştir. Yaşadıkları toplumla bütünleşmelerine izin verilmemiş; toplumdan soyutlanarak gettolara hapsedilmişlerdir. Bu, onların kendi aralarındaki dayanışmanın ve manevi bağların kuvvetlenmesinde çok önemli rol oynamıştır. Gettolarda yerelliği yaşarken dünya görüşleri ve idealleriyle dünyaya hükmetmek istiyorlardı. Devam edelim:
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)